Şub 9, 2014 - Eğitim    No Comments

Türkçe ile İlgili 99 Pratik Bilgi

    TÜRKÇEYLE İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKEKENLER

1.Sözcüğün türü, görevi, işlevi, çeşidi sorulursa sözcüğün isim mi, zarf mı, sıfat mı,zamir mi ,
edat mı… olduğuna 
bakılacak.

       Yalnızlık Allah’a mahsustur.(i)  Yalnız kadın sorunlarıyla anlatıyordu.(s)

       Tek sorunu yalnız yaşamaktı.(z)Bu sorunları yalnız o çözer.(edat)

       Bunları size alırım;yalnız derslerinize çalışırsanız.(bağ.)

2.Sıfatların isimleri, zarfların genellikle fiilleri nitelediğini(sıfat ve zarfların önüne gelerek derecelendirir.)

  (güzel kız: sıfat ; güzel konuş:zarf );(En güzel kız.)(En güzel konuşmaydı.)

3.Sıfatlar mutlaka ilgili olduğu isimden önce gelir.( kötü insan: sıfat)

4.Niteleme sıfatlarının önündeki isim düşerse sıfatın adlaşmış sıfat olduğunu ve 

   Çekim eki alan sıfatın isimleştiğini bilmek lazım

 ( kötülerle arkadaşlık yapmayın:adlaşmış sıfat)

5.Yüklemi isim soylu sözcük olan ve fiilimsiden oluşan cümleler isim cümlesidir.

          (Tek amacım, sizleri gelecekte iyi yerlerde görmektir.)

 

6.İsmin -e , -de ,-den hal ekleriyle biten öğelerin genellikle dolaylı tümleç olduğunu, ismin -i  haliyle biten öğenin her zaman belirtili nesne olduğunu,

  3. tekil iyelik ekiyle ( -(s) i) biten öğenin özne olduğunu ( yolda gördüm: dt ) (bahçeyi gezdim: b.n) (babası geldi: öz.)

 

7. -den ekiyle biten öğe cümleye bir sebep anlamı katarsa o öğenin zarf tümleci olduğunu (hastalandığından gelemedi:zt)

 

8.”-de ve -den “çekim eklerinin sıfat tamlaması kurduklarında yapım eki özelliğini kazandığını (sıradan insanlar ,candan arkadaşım, gözde öğrenci: önündeki isme “nasıl” sorusunu yöneltebiliyoruz öyleyse altı çizili ekler sıfat yapmıştır ve bu yüzden artık yapım ekidir.)

 

9.İyelik eklerinin bir ismin sonuna gelerek onun kime ait olduğunu bildirdiğini, iyelik eklerini daha kolay bulabilmek için ismin başına “benim, senin, onun, bizim,sizin,onların” getirebileceğimizi (kitabım, yavrusu…);

 

 10.İyelik eki almış bir isimin başında iyelik zamiri (benim,senin,onun…) kullanılmamışsa bunların tamamının “tamlayanı düşmüş isim tamlaması”  olduğunu (pantolonum,resmi,annesi…)

 

11. Her  – im ekinin aynı ek olmadığını

* telefonum nerede? :1.tekil iyelik eki  “benim telefonum”,

   çok iyiyim: ekfiilin geniş zamanı ;çünkü isme gelmiş ve onu yüklem yapmıştır,

*bizim çocuklarımız: tamlayan eki,      *ölümden korkma: fiilden isim yapım eki

*yanına geleceğim:Şahıs ekidir, bütün şahıs ekleri mutlaka kip ekinden sonra gelir);

  www.erengenc.com

12.İsim (ad) tamlamalarında ilk sözcüğe tamlayan ikinci sözcüğe tamlanan  dendiğini

    (yüreğinin    sesi ) ; t.yan   t.nan                                                                                                   

13. İsim tamlamalarında tamlayanla tamlananların yer değiştirebileceğini (seslerini dinliyordu çocukların) tamlanan  tamlayan

                                                                                                     

14.Belirtili isim tamlamalarında her iki unsurun da ek aldığını ve tamlanana “neyin, kimin” sorularını yöneltebildiğimizi (bahçenin kapısı  :neyin kapısı)

belirtisiz isim tamlamalarında sadece tamlananın 3.tekil kişi iyelik eki aldığını tamlayanın hiçbir ek almadığını ve hem daha kolay bulabilmek hem de sıfat tamlamalarıyla karıştırmamak  için tamlanana “ne” sorusunu  sorduğumuzu (bahçe kapısı : ne kapısı?);

 

15.Belirtili ad tamlamalarında tamlayan ve tamlanan arasına sıfat girebilir.

 (büyük evin küçük çocuğu) 

16.” -İn ” tamlayan ekinin yerine bazen “-den ” ekinin de kullanılabileceğini

(aşağıdakilerden hangisi…);

 

17.Takısız isim tamlamalarında iki unsurun da ek almadığını tamlananın neye benzediğini ya da neyden yapıldığını, ayrıca sıfat

      tamlamalarıyla karıştırmamak için araya “den” ya da “gibi” getirmemiz gerektiğini (altın (dan) yüzük ,ipek (gibi) saç )

     Takısız isim tamlamalarıyla niteleme sıfatlarını birbiriyle karıştırmayın, niteleme sıfatlarının arasına “gibi” “den” getirilmez.

     (yorgun adam :s tam. )

18.Bir sıfatın birden çok adı niteleyebileceğini (yeni ev ve araba );

 

19.Bir ismin birden çok sıfatının olabileceğini (zeki, çalışkan, dürüst , bir öğrenciydi);

 

20.Kurallı birleşik sıfatların , -lı, -li eki almış sıfat tamlamalarının ismi nitelemesiyle ve sıfat tamlamasında isimle sıfatın yer değiştirmesi ve isme getirilen 3. t.k. iyelik ekini almış söz grubunun ismi nitelemesiyle oluştuğunu (uzun saç: sf. Tm. ~  uzun saçlı erkek : birleşik sıfat ; bozuk yol: sf. Tm. ~ yolu bozuk köy :birleşik sıfat );(duvarı yıkık ev,beş kuruşluk dava,ak saçlı dede)

 

21.Belirtisiz isim tamlamaları da sıfat olarak kullanılabilir.(altın sarısı saç )

 

22. Zamirlerle de isim tamlaması kurulabileceğini (benim üniversitelerim, senin dünyan, kendi insanlarımız, kimin nesi)

23. Geçişli fiillerin yani neyi, kimi sorularını yöneltebildiğimiz fiiller kılış fiili (atmak, delmek, açmak),

     Bir hareket bildiren, geçişsiz olan ve hareketin kişinin kendi isteğiyle gerçekleştiğini ifade eden  fiiller durum fiili (yürümek, güldü, oturmuş)

      Bir hareket bildirmeyen, eylemin kişinin kendi isteği dışında gerçekleştiğini ifade eden ve geçişsiz olan fiiller oluş fiili (kararmak,sararmak,solmak,büyümek)

24.Fiil kiplerinin haber kipleri (-di, -miş,-yor, -ecek , -ar,-mez)ve dilek kipleri

(-ayım, -alım, -a ,-malı, emir ekleri) diye ikiye ayrılır.

25.Basit zamanlı fiillerin tek ;birleşik zamanlı fiillerin iki kip eki aldığını

       (gelmiş: basit zamanlı ~ gelmişti:birleşik zamanlı)

 

26.Birleşik zamanlı fiiller aynı zamanda bir ekfiil kabul edilir.

      (çalışmalıymışım ~çalışmalı imişim);

 

27.Bir cümlede eğer isim soylu bir sözcük yüklem olmuşsa orada mutlaka bir    ekfiilin olduğunu (sınıf temizmiş, her şeyim sensin,

    bu yaptıklarım senin içindi, o da iyidir.);

 

28. Fiil çatısı denince, fiillerin özne ve nesneye göre aldığı durum  sorulur.

     Özneye göre:etken ,edilgen,işteş,dönüşlü olarak dörde ayrılır.

     Nesneye göre:geçişli,geçişsiz,ettirgen,oldurgan  olarak dörde ayrılır. 

 

29.Bir fiilin edilgen olabilmesi için mutlaka -l ,-n çatı eklerini alması gerektiğini ve öznesinin (eylemi yapanın) belli olmaması  gerektiğini

(Sokaklar temizle-n-di) (kim tarafından temizlendi? Cevap yok)

 

31.Bir fiil edilgen çatılı ise öznesi mutlaka sözde öznedir. (çaylar içi-l-di ) (çaylar:sözde öznedir)

 

32.Bir fiilin dönüşlü olabilmesi için -l, -n çatı eklerinden birini alması, öznenin belli olması ve kendi kendine olma anlamı vermesi      gerektiğini

(kadın aynanın karşısında süsle-n-di ) (kadın: gerçek özne)

 

33.Bir fiilin işteş çatılı olabilmesi için “-iş”  çatı ekini mutlaka alması , öznenin en az iki kişi olması ve eylemin birlikte ya da     karşılıklı yapılma anlamı vermesi  gerektiğini

(çocuklar döv-üş-tü :karşılıklı ~ kadınlar gül-üş-tü: birlikte);

 

34.Etken fiillerin öznesinin belli olduğunu yani öznesinin gerçek olduğunu ve -l , -n ,-ş  çatı eklerinden birini almaması gerektiğini

    ( çocukları dövdü)

35.Fiillerin nesnesine göre “geçişli, geçişsiz, oldurgan, ettirgen” olduğunu,

 

36.Bir  fiillin başına “onu” zamirini getirebiliyorsak o fiilin geçişli, getiremiyorsak geçişsiz olduğunu (” sevdi” geçişli bir fiildir; çünkü “onu sevdi” diyebiliriz.) (“oturdu” geçişsiz bir fiildir çünkü “onu oturdu” diyemiyoruz.yani geçişliler nesne alabilirken geçişsizler alamıyor);

  www.erengenc.com

37.Geçişsiz bir fiilin -r , -t ,-tır ekleriyle geçişli yapılabileceğini ve geçişsizken geçişli yapılan bu fiillere oldurgan fiil dendiğini (adamı öl-dür-dü)

38.Geçişli fiillerin -t, -tır, -r ekleriyle yeniden geçişli yapılarak geçişlilik derecesinin artırılabileceğini ve bu tür fiillere “ettirgen” çatılı fiiller dendiğini(Bir de kitap al-dır-dı. );

39. Sıfatfiil ,zarf fiil ve isimfiil eklerinin üçüne birden fiilimsi(eylemsi)  dendiğini (sıfatfiil ekleri:an-ası-mez-ar-dik   – ecek -miş)

(zarffiil ekleri:-arak, -ıp ,-madan, -ınca, -dıkça ,-dığında…)(isinfiil ekler:- ma ,-ış ,-mak) ;

 

40. Her  -acak, -mez , -ar ,-miş  eklerinin sıfat fiil olmadığını,sıfatfiil olabilmesi için genellikle sıfat tamlaması kurması gerektiğini, söz konusu ekler eğer temel cümlede fiili yüklem yapmışsa zaman ekleri olduğunu ( geçmiş günleri yad ettik :sıfat fiil eki) (günler ne çabuk geçmiş:geçmiş zaman eki)

 

41.Bir cümlede kaç tane fiilimsi varsa o kadar yan cümle olduğunu (bir gülüşün ölmem için yetecek: iki fiilimsi eki olduğu için iki yan cümle vardır.);

42.Bir cümlede eğer fiilimsi varsa o cümlenin girişik birleşik bir cümle olduğunu ve cümle yapısına göre sorulursa önce şıklarda fiilimsi olup olmadığına bakacağımızı (gülerek yanıma geldi :girişik birleşik bir cümledir; çünkü -erek  fiilimsisi ekini almıştır );

 

43. Birleşik fiillerin iki fiilin birleşmesinden ( öpüver , bakakaldı, yapabildi…), bir isimle bir yardımcı fiilin birleşmesinden ( mutlu olmak, fark etmek, emretmek, etkili kılmak…) ya da deyimin cümlede yüklem olmasıyla (baltayı taşa vurdu) oluştuğunu ;

 

44.Fiil kipinde anlam kaymasının bir zaman ekinin ya da dilek kipinin bir başka zaman eki ya da dilek kipi yerine kullanılması olduğunu ( Sabahları yürüyorum (yürürüm) ,Nasrettin Hoca eşeğe ters biner (binmiş) );

 

45.Yapım eki almamış sözcüklerin basit (geldi, çaylar ,seviyorum..), yapım eki almış sözcükleri türemiş ( taşlık, ışık, sevgi…)

46.Yapım ekleri sözcüğün anlamını ve türünü  değiştirir. (uç-ak , göz-lük, çiz-gi )

 

47.Çekim eklerinin sözcüğün anlamını ve türünü değiştirmediğini, adlara gelen çekim eklerinin  durum ekleri,iyelik ekleri, çoğul eki, tamlayan eki ; fiile gelen çekim eklerinin ise kip ve şahıs ekleri olduğunu;

 

48.İkili kökün (ortak kök, kökteş) anlam değişikliği olmadan hem isim ,hem fiil kökü olarak kullanılabilen kökler olduğunu  (Boya  aldım :isim) (evi boyamış: fiil ),  “Ortak köklü”   sözcüklerle  “sesteş, eşsesli”  sözcüklerin farklı olduğunu, sesteş sözcükler arasındaki ses benzerliğinin tesadüfi olduğunu ve aralarında hiçbir anlamsal bağ olmadığını  oysa ortak köklü sözcüklerde anlamsal bağ olduğunu ( Gül: “Gül.” dedi bülbüle: Bu cümlede geçen ilk “gül” sözcüğü isimdir, ikincisi ise fiildir; dikkat ettiyseniz aralarında hiçbir anlamsal bağ yok, öyleyse bunlar sesteş) ;

 

48.İkilemelerin ve edat öbeklerinin de sıfat ,zarf , isim olarak kullanılabileceğini ( çocuk gibi  ağlıyordu: edat öbeği zarftır.

Deste deste  para: ikileme sıfat görevindedir);

 

49.Cümle öğelerine ayrılırken önce yüklemin tam ve doğru  olarak bulunması ve hemen ardından yükleme “kim ,ne” sorularını yönelterek  öznenin bulunması gerektiğini, özne bulunmadan nesnenin bulunmaması gerektiğini;

 

50.Cümlenin öğeleri bulunurken isim tamlamalarının, sıfat tamlamalarının, deyimlerin, ikilemelerin, birleşik sözcüklerin  bölünemeyeceğini ;

 

51. Anlatım bozukluğu sorularında ;

a) Cümlenin dil bilgisi kurallarına uygun olup olmadığına,

b)Ortak öğelerden kaynaklanan bir yanlışlığın olup olmadığına,

c)Tamlama yanlışlarına,

d)Yan cümlenin yüklemi ile asıl yüklemin çatı uyumuna,

e)Sözcüğün cümlede doğru yerde kullanılıp kullanılmadığına,

f)Bir sözcüğün yanlış  anlamda kullanılıp kullanılmadığına,

g)Sözcükler ya da düşünceler arasındaki anlam çelişkisine,

h)Cümlenin duru, akıcı, açık olup olmadığına ve gereksiz sözcük olup olmadığına ,

i)Özne- yüklem uyumuna bakılacağını ;

 

52.Duru cümlenin içinde gereksiz sözcük bulunmayan cümle olduğunu

53.Akıcı cümlenin kolay okunur, anlaşılır bir cümle olduğunu

54.Yalın cümlenin söz sanatlarından arınmış cümle olduğunu

 

55.Ara sözlerin iki virgül, iki kısa çizgi ya da iki parantez arasında söylenen açıklama niteliğinde bir söz olduğunu ve ara sözün cümleden çıkartıldığında cümlenin anlamının bozulmadığını (Ayşe ,evin en büyük olanı, dün gelin oldu.);

 

56.Ara sözün görevi sorulduğunda aslında cümlenin hangi öğesini oluşturduğunun sorulduğu (Yukarıdaki cümlede ara söz özne görevindedir.);

 

57.Eksiltili cümlenin yüklemi söylenmemiş cümle olduğunu (Karşımıza birdenbire çıkıveren bir deniz…);

 

58.Cümlenin kuruluşuna (dizilişine) göre ya kurallı (düz) ya da kuralsız (devrik) olduğunu, yüklemi sondaysa kurallı, sonda değilse devrik olduğunu (Yarın size geleceğim :kurallı)(Yarın geleceğim size :devrik)

 

59. Bir cümlenin yükleminde, “-me, -ma, -mez, -maz, -sız, -siz ekleri ya da “yok” , “değil” sözcükler varsa o cümlenin olumsuz bir cümle olduğunu ;

 www.erengenc.com

60.Sözcüklerin yanlış yazılmasının , sözcüklere getirilen eklerin yanlış olmasının yazım yanlışı olduğunu ;

 

61.Özel isimlerin hepsinin büyük harfle başlaması gerektiği ;aksi taktirde bir yazım yanlışlığı yapılmış olacağını (Yaban romanı, Milliyet gazetesi, Karabaş, Meydan Mahallesi ,Melik Ejder)

 

62. “f,s,t,k,ç,ş,h,p” sert ünsüzleriyle biten bir sözcüğe “c,d,g” yumuşak ünsüzüyle başlayan bir ek getirildiğinde bu ünsüzler eğer “ç , t ,k” ye dönüştürülmezse orada bir yazım yanlışı yapılmış olacağını ve bu dönüşümden sonraki ses olayına ünsüz benzeşmesi (sertleşmesi) dendiğini

(kitapcı :yanlış             ~kitapçı: doğru ve aynı zamanda bir ünsüz benzeşmesi vardır)

 

63. “p,ç,t,k” sert ünsüzlerle biten kelimelere ünlüyle başlayan bir ek getirildiğinde bu ünsüzlerin yumuşadığını buna da ünsüz yumuşaması dendiğini ,özel isimlerde bu yumuşamanın olmadığını ( ağaç -ı  ~ ağacı ,  Zonguldak’ı )

 

64. Özel adlara , sayılara, kısaltmalara getirilen çekim eklerinin kesme işaretiyle ayrılması gerektiğini ;aksi taktirde bir yazım yanlışlığı yapılmış olacağını (Ayşe’yi ,TDK’nin,5’te)

 

65. Bağlaç olan “de ,da” nın ayrı yazıldığını ,kesinlikle “te,ta” biçimi olmadığını, cümleden çıkartıp cümleyi yeniden okuduğumuzda cümlenin yapısının bozulmadığını  (Sana kitap  da alacağım.) ;

 

66. Özel isimden sonra  gelen “de ,da” bağlacının kesinlikle kesme işaretiyle ayrılmayacağını

(Sizinle Ahmet de gelecekti.);

 

67. “ki”nin  çekimli bir fiilden sonra geliyorsa bağlaç      olduğunu ve  mutlaka ayrı yazılması gerektiğini

(duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini)

 

68. “ki” eklendiği isimi sıfat yapmışsa yani önündeki isme ” hangi”  sorusunu yöneltebiliyorsak  o  -ki’nin  sıfat yapan

“-ki” olduğunu, sıfat yapan -ki’lerin genellikle -“da ,-de” ekinden sonra geldiğini  ve bitişik yazıldığını (duvardaki resim: hangi resim ; üzerindeki elbise :hangi elbise?) 

 

69. “ki” eğer bir ismin yerini tutmuşsa ve “ki” den sonra “ler” çokluk ekini getirebiliyorsak o “ki”nin  ilgi zamiri olduğunu ve bitişik yazılması gerektiğini (Seninki geliyor   ~ Seninkiler geliyor );

 

70. “mi” soru edatının her zaman ayrı yazıldığını ,hangi ögeden sonra geliyorsa o  ögeyi buldurmaya yönelik olduğunu,- ma ,-me olumsuzluk ekinin darlaşmış biçimiyle karıştırmamak gerektiğini

(Siz mi geleceksiniz? :soru ekidir ve özneden sonra geldiği için özneyi buldurmaya yöneliktir.)

(Beni niçin dinlemiyor? :Burada -me olumsuzluk ekinin darlaşmış biçimidir ve bitişik yazılmalıdır.)

 

71.Büyük ünlü uyumuna “kalınlık -incelik uyumu” , küçük ünlü uyumuna ise “düzlük -yuvarlaklık uyumu” dendiğini ;

 

72.İçinde cümleyi kuran kişinin yorumu ,beğenisi olmayan, herkesçe kabul edilen yargıların “nesnel” ; kişinin kendi beğenisini, yorumunu dile getiren ve kanıtlanamayan yargılara ise “öznel” dendiğini (Dünyanın en uzun nehri Nil nehridir :Nesnel ) (Nil’i seyretmeye doyum olmaz :öznel )

 

73.Bir sanatçının anlatım biçimiyle ilgili cümlelere üslup cümlesi dendiğini (Yazar, bu romanında uzun cümleler kullanmış, yöre insanının konuşma dilinden yararlanmıştır.);

 

74. “Dolaylı anlatım”la  “dolaylama” nın  farklı  kavramlar olduğunu

75.Birinin cümlesini hiç değiştirmeden kendi cümlemiz içinde aktarmaya “doğrudan anlatım” ,birinin sözünü kendi cümlemiz içinde eriterek, az çok değiştirerek vermeye “dolaylı anlatım” dendiğini (Öğretmenim:”Bu olmamış.” dedi. :doğrudan anlatım) (Öğretmenim bunun olmadığını söyledi. :Dolaylı anlatım ),

 

76.Tek bir sözcükle anlatılabilecek bir sözcüğün birden çok sözcükle anlatılmasına  “dolaylama” dendiğini (Bu yıl bacasız sanayinin yüzleri güldüreceği söyleniyor :Turizm kastedilmiş)

 

77.”İçin” edatının “-mek için” şeklinde kullanıldığında “amaç- sonuç”  ; “-dığı için” şeklinde kullanıldığında ” neden – sonuç” bildirdiğini  (seni görmek için geldim: amaç-sonuç)(çalışmadığı için kazanamadı: neden- sonuç);

 

78.Belgisiz zamir ve sıfatların iki sözcükten oluştuğu durumlarda bitişik yazılması gerektiğini (birkaç insan, biraz sevgi, birtakım medya…);

 

79. “Etmek, olmak” yardımcı fiilleriyle oluşmuş birleşik fiillerde isim unsurunda bir ünlü düşmesi ya da ünsüz türemesi olmuşsa bitişik, olmamışsa ayrı yazılması gerektiğini.(reddetmek ,emretmek ,terk etmek);

 

80.Birleşik fiillerde isim unsuru tek başına kullanılamıyorsa düşüm olmasa dahi bitişik yazılması gerektiğini (defetmek,defol, vazgeçmek …);

 

81.Ünlü daralması sorulunca önce -yor ekini arayacağımızı kelimeden -yor’u çıkartınca daralma olup olmadığını anlayabileceğimizi, daralma olabilmesi için mutlaka -yor ekinin olması gerektiği ;ancak her -yor ekinin olduğu yerde daralma olmayabileceğini (bekliyor ~ bekle-yor :ünlü daralması var)      ( seviyor ~sev-iyor :daralma yok-ünlü türemesi );

 

82.Dilimizde sadece “de-” ve  “-ye” fiillerinde ” -yor” eki olmadan  da daralma olabileceğini.

      (diye ,diyen,diyerek,diyecek,yiye,yiyen,yiyerek,yiyecek)

83.Virgül ve noktalı virgülden sonra gelen sözcüklerin -özel isim değilse- küçük harfle, diğer noktalama işaretlerinden sonra gelen sözcüklerin büyük harfle başlaması gerektiğini (Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik;ancak çok basit bir sanatı unuttuk:İnsanca yaşamayı…)

 

84.Sıfat ve isim tamlamalarında tamlayanla tamlananın arasına virgül  getirmenin bir noktalama yanlışlığı olduğunu

 

85.-ip, -ıp, -up, -üp bağfiil (zarf fiil) ekini almış fiillerden sonra virgül getirilemeyeceğini

(kitaplarını alıp çıktı)

 

86. ” Mademki, halbuki, sanki, oysaki” sözcüklerinden sonra gelen “ki” lerin bağlaç olduğu halde kalıplaştığı için bitişik yazılması gerektiğini;

 

87. Dilimizde üç ayrı  türde “o” sözcüğünün olduğunu

 

88.”O” sözcüğü , bir ismin önüne gelir ve önündeki isme “hangi” sorusunu yöneltebilirsek buradaki “o” nun işaret sıfatı olduğunu

   ( o insanlarla konuşma)( hangi insanlar?)

 

89. “O” sözcüğünden sonra -lar ekini getirebiliyorsak buradaki “o”nun zamir olduğunu, bu zamirin eğer bir insanın yerini tutarsa “şahıs zamiri” ,insan dışı bir varlığın yerini tutarsa “işaret zamiri” olduğunu

(Onlar mı söyledi?: şahıs zamiri) (o çok acı olmuş. :işaret zamiri)

 

90. “Niçin” sözcüğünün her zaman soru zarfı olduğunu, niçin anlamında kullanılan “ne, neden, niye, ne diye” sözcüklerinin de soru zarfı olduğunu;

  www.erengenc.com

91. Türkçede soru zarfı , soru zamiri, soru sıfatı ve bağlaç olmak üzere dört  çeşit “ne” olduğunu,

a) “ne” sözcüğü “niçin” anlamında kullanılmışsa soru zarfıdır. ( Yüzüme ne bakıp duruyorsun?)

b)Önündeki  ismi belirtmişse, yani önündeki isme “hangi” sorusunu yöneltebiliyorsak  “soru sıfatıdır.”

(Ne tür romanlardan hoşlanırsın?) (hangi tür)

c)Bir ismin yerini tutmuşsa yani “ne” den sonra “ler” ekini getirebiliyorsak “soru zamiridir.”

(Bana ne (ler) aldın?)

d)Bağlaç olan “ne” ise sözcük ya da sözcük gruplarını birbirine bağlar  ,”ne…ne” olarak kullanılabilir, cümleye olumsuzluk anlamı katar.

(Ne ders çalışıyor ne okula gidiyor)

Not:Bir cümlede “ne… ne”  bağlacı kullanılmışsa yüklem olumsuzluk eki almamalıdır; aksi taktirde bir anlatım bozukluğu yapılmış olur.;

 

92. “En” sözcüğünün birkaç istisnası dışında  cümlede her zaman zarf olduğunu; (İçimizden en adamı oydu: burada “en” sıfattır.) (en güzel şarkıyı o söylerdi:burada “en” sıfatın zarfıdır);

 

93.Cümledeki yargı sayısının, çekimli eylemlerin, eylemsilerin ve ekeylem alarak yüklem olmuş ad soylu sözcüklerin toplamı olduğunu (Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan, kusura bakma sevgilim heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok)  (bu dizelerde altı çizili sözcük ya da sözcükler birer yargıdır dolayısıyla burada  toplam altı  yargı vardır);

 

94. “Betimlemenin (tasvir etme)”, gözlemlerin okurun gözü önünde canlanacak  biçimde olması gerektiğini, bu anlatım biçiminde niteleme sıfatlarının, durum zarflarının çokça kullanıldığını,bir yerin ya da bir kişinin genellikle dış görünüşünün anlatıldığını,hareketin olmadığını, kısaca betimlemenin sözcüklerle resim çizme işi olduğunu

(Adamın üzerinde açık mavi bir pardösü vardı.Kirli ve biraz da eski bu pardösünün üzerindeki açık kırmızı ve temiz atkı bir çelişki gibi görünüyordu.)

 

95. “Öykülemede” ise bir olay, bir hareket  olduğunu ve yüklemlerin tamamen geçmiş zamanla sonlanacağını bilmek lazım;

(Öğretmen sınıfa girdi, defteri imzaladı, yerinden kalkarak dersi anlatmaya başladı….);

 

96. “Açıklamada” yazarın asıl amacının okuyucuyu bilgi sahibi yapmak olduğunu nesnel bir anlatımla sunulur.

 

97. “Tartışmada” ise yazarın okuyucunun var olan bilgilerini değiştirmeye çalıştığını , kökleşmiş bir düşünceye karşı çıktığını ve okuyucuya kendi düşüncesini kabul ettirmeye çalıştığını (Bizde şiir kesinlikle çevrilemez görüşü hakimdir.Bugün gidin  yazın alanında gelişmiş toplumların yazın tarihine bakın, sanatçıların önce bu işe çeviriyle başladığını  görürsünüz ayrıca orijinalinden daha güzel çevirileri göreceksiniz orada.Bu da şiirin çevrilebileceğinin bir kanıtı değil midir? )Ben düşüncesi hakimdir.

 

98. “Örnekleme” nin  sözü edilen soyut bir düşüncenin kafamızda daha iyi canlanması ,somutlaştırılması için başvurulan bir düşünceyi geliştirme yöntemi olduğunu; Eser adı ve sanatçı adı da olabilir.

 

99. Tanık göstermenin (alıntı yapma) yazarın düşüncesini daha inandırıcı kılmak için sözünü ettiği  konuda ,alanında uzman birinin sözünü tırnak içerisinde olduğu gibi alma olduğunu;

Atatürk:”Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.”sözü ile eğitimin ne denli önemli olduğunu belirtir.

Konu hakkındaki görüş ve istekleriniz için yorum bırakın!

%d blogcu bunu beğendi: